O sabah uyandığında gözlerini daha tam açmadan yataktan atlayıp pencereye koştu ve camı açıp kuru soğuk havayı ciğerlerine çekti. Uzun zamandır ilk defa uyandığına lanetler okumuyor, uçucu sarıcı leylak düşlerden bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmiyordu. Bu sabah uyandığında ne istediğini biliyordu: hayatında radikal bir değişik yapacaktı, ve bunu hemen yapacaktı. Evet, evet! Hemen! Kararını vermişti.
En yakın hastanedeki en kıdemli doktordan randevu aldığı telefonu bıraktığında hayatına yepyeni bir sayfa açtığını, bu temiz başlangıcın ise pek çok heyecana gebe olduğunu duyumsadı derinden. En yeni kıyafetlerini giyip sokağa çıktı ve son kere sıradan bir insanın gözleriyle kelleşmekte olan ağaçlara, yoldan geçen arabalara, işlerine koşturmakta olan insanlara baktı. Birden etrafındaki hareketler hızlandı, otobüsler hızla durağa yanaşıyor, yolcularının bir kısmını boşaltırken yenilerini yüklenip aynı hızla duraktan uzaklaşıyorlardı. Her şey hızlanmıştı, insanlar da hızlanmıştı; kaldırımda, yaya geçidinde ardlarında çizgiler bırakacak kadar hızlı yer değiştiriyorlardı. Meydanda birbirlerine karışıyorlar, ışıklarda bir an durup sonra hızla karşı kaldırıma akıyorlardı. Aralarından birine gözünü dikip izlemeyi denedi, beyaz mantolu bir kadındı bu, sol omzunda gülkurusu rengi sentetik bir çanta asılıydı. Büfelerin önünden hızla kayarak kaldırım kenarında durdu, yanan yeşil ışık ile birlikte aralarına karıştığı diğer insanlarla karşıya geçti ve meydanın diğer tarafına doğru gözden kayboldu. Bu izleme sadece birkaç saniye sürdü. İnsan hareketlerinin düzensizliği ne kadar şaşırtıcı diye geçirdi aklından, kalabalığın yarattığı düzensiz, kesişen çizgileri izlerken.
Bekleme salonuna vardığında etrafındaki hızdan başı dönmüş, nefesi kesilmiş, ter içinde kalmıştı. Sanki koltuklar da hareket edecekmiş gibi koltuğun omzuna eliyle dayandıktan sonra oturmaya cesaret edebildi. Etrafındaki oturanlara baktı, masada bilgisayar ekranın ardındaki hemşireye döndü, henüz kimse hareket etmiyordu, neyse ki. Çalan telefonu yanıtladı hemşire, sözlerini anladığıma göre burası normal hızda diye geçirdi içinden. Koridora bakan kapılardan ortadaki açıldı ve hemşire adını seslenerek eliyle içeriye girmesini işaret etti. Dahiliyeci orta yaşlı, göbekli, pembe yanaklı bir adamdı. En kıdemlisi buysa demek ki geri kalan doktorlar çok genç olsa gerek. Derdini dinleyen babacan pembe yanaklı Dahiliyeci, yanlış doktordan randevu aldığını, konunun Dahiliyeyle yakından uzaktan ilgisi olmadığını söylerken gayet samimi bir ifadeyle gülümsüyordu, en iyisi Kardiyolojiye danışmalıymış.
Kardiyolog ise pek ciddi ve bilmiş görünmekle birlikte işini ciddiye alan gençten bir adamdı. Hastasını uzun uzun dinledikten ve karşısındaki hastadan şüphesi olmamakla birlikte odasına girmiş olan tüm hastalarına yaptığı standart muayeneyi bitirdikten sonra çenesini uzatarak:
“Ama siz hasta değilsiniz. Görünürde hiçbir sorununuz yok ama şikayetleriniz varsa daha yakından incelemek için çeşitli testler yapabiliriz.” dedi.
“Benim bir şikayetim yok zaten doktor Bey, ben yalnızca isteğimi söyledim size. Ben metafor olmak istiyorum. Sizden önce de Dahiliyeciye göründüm, O da size gelmemi söyledi. Durum budur, benim bir şikayetim yok doktor Bey.”
Doktor sözlerinin bitmesini beklemeden kaşlarını çatmış, kafasını iki yana sallıyordu.
“Olmaz, olmaz ama beyefendi, neden zamanımı boşa harcıyorsunuz şikayetiniz yoksa. Lütfen rica ederim, sizi kim yönlendirmişse hata yapmış, ne alakası var Kardiyolojiyle, kalbiniz sapasağlam, tansiyonunuz gayet normal. Başka herhangi bir şikayetiniz yoksa bir sonraki hastayı çağıracağım.”
Hasta afallamıştı, “Ama, ama ben size hasta olarak gelmedim ki… Peki doktor Bey, kime görünmeliyim söylerseniz çok sevinirim.”
Doktor yeni hastasını bir an önce içeriye almayı sağlamak üzere ayağa kalmış, aslında hasta olmayan bu sapasağlam adamın bir an önce odasından çıkması için bir kolunu adama doğru uzatarak kapıya yönelmişti.
“Valla beyefendi, sizin talebiniz pek rastlanan bir durum değil, benim alanıma girmediğinden de gayet eminim. Olsa olsa nörolog yardımcı olabilir, madem Dahiliyeci Doktor arkadaş sizi bana yönlendirmiş, siz bir an önce bir nöroloğa görünün.”
“Teşekkür ederim, kusura bakmayın Doktor Bey” deyip kendisini biraz önce köşedeki koltukta oturduğu bekleme salonuna attı.
Masanın ardındaki hemşire bu defa yüzüne uzun uzun bakarak çağırdı adını. Hasta bu üçüncü randevudan da sonuç alamazsa başka bir hastaneye gitmeye karar vermişti o sırada. Masasında bir önceki dosyaya notlar alan nöroloğun bir kadın olduğunu görünce canı sıkıldı biraz. Bir kadın ne anlar metafordan, metafor olmak istemekten acaba? Kadınlar akıllarından bile geçiremez böyle bir arzuyu, bırak ki anlasınlar. “Buyrun oturun lütfen” dedi doktor başını kaldırmadan, muayene masasını göstererek. Adam gayet umutsuz, ama odadan çıkıp gitmek için alelacele bir özür bulmaktan aciz, basamağa basarak muayene masasına oturdu. Nörolog kalemi elinden bırakıp masasından kalktığında ise geldiğine pişman olmuştu. Hem de hamile bir kadın! Yaşamın kaynaklarına tüm kökleriyle bağlanmış bir varlık. Bu kadın nefes almaz ki, havayı solur, içine alır iştahla ve oksijenin tüm hücrelerine gittiğini hisseder. Ayaklarının ikisine birden basarak dengesini doğallıkla kurar, ağırlık noktasını çabucak bulur, sendelemez, tereddüt etmez. Ne nafile bir çaba, acaba hemen bir hastalık uydursa, uydurma şikayetleri saysa mıydı arka arkaya. Hem biraz önce düştüğü küçük düşürücü durum sabahki cesaretini çoktan kırmıştı.
“Buyrun, dinliyorum sizi. Şikayetiniz nedir?”
Nörolog ayakta, adamın çaprazındaki masaya dayanmış, sakin gözlerle kendisine bakıyordu. Aklına uyduracak bir şikayet gelmeyen hasta, gözlerini karşı duvardaki suluboya manzara resmine gözlerini dikip
“Bir şikayetim yok. Nasıl söylesem bilemiyorum, yani sizden önce iki doktora daha göründüm, onlar da bir nöroloğa danışmamı söylediler. Benim bir şikayetim yok, daha doğrusu bir rahatsızlığım yok ama …”
Nörolog sakinliğinde bir değişiklik olmaksızın aynı ses tonuyla “Buyrun, anlatın lütfen, dinliyorum” diye cesaret verdi. Artık kaybedecek bir şeyi olmayan adam boğazını temizledikten sonra
“Benim bir rahatsızlığım yok, yani bildiğim kadarıyla yok. Aslında yaşamımın geri kalanını bir metafor olarak sürdürmek istiyorum. Bu sabah karar verdim. Sizden istediğim de bu, başka bir şeyim de yok.”
Kadın istifini bozmamıştı, bunu hayra mı yormalı hemen karar veremedi adam. Nörolog “Biraz erken değil mi?” diye sordu.
“Efendim, anlayamadım?”
“Yani sizce biraz erken değil mi bunun için?”
“Neye göre erken anlayamadım. Hangi yaşa gelince olmalı bilemiyorum. Bunun bir sakınca olduğunu bilmiyordum.”
“Yok öyle değil, yani, buna bu sabah karar verdiğinizi söylediniz. Kararınızı düşünmek için pek zamanınız olmamış. Bana gelmeniz erken olmuş demek istedim. Biliyorsunuz bu geriye dönüşü olmayan bir operasyon. Dolayısıyla çok iyi düşünülmeli.”
“Geriye dönüşü olmadığını biliyorum, aslında bunu hiç düşünmedim çünkü kararımı verdim. Hayatımın geri kalanını bir metafor olarak sürdürmek istiyorum ve sizin de bana yardımcı olabileceğiniz umuyorum. Sizden önce de, dedim ya, iki doktora daha gittim ve Kardiyolog bunun pek alışılmadık bir durum olduğunu söyledi. Pek sık rastlanmasa da mümkün, değil mi?”
“Elbette mümkün. Gayet de basit bir operasyonla gerçekleştiriyoruz. Yalnız zor olan operasyonun kendisi değil, sizin yeni halinize alışma süreciniz. Dolayısıyla bu operasyonu gerçekleştirmeden önce kararınızdan emin olmanız gerekiyor. Dediğim gibi geri dönüşü olmayan bir operasyon olduğundan bazı ön aşamaların üzerinden birlikte geçmemiz ve bu kararınızın kesinliğini değerlendirmemiz çok önemli. Ayrıca post-morfik travma dediğimiz atlatılması uzun ve sancılı bir travmaya girme olasılığı maalesef çok yüksek. Bunun için tüm önlemleri baştan, operasyon öncesinde almamız gerekiyor. Bunları sizi korkutmak için söylemiyorum, madem kararınızı almışsınız, riskleri de bilmeniz gerekir.”
“Elbette, tabii ki.”
“Şimdi sizi bir takım testlere sokacağım, sayıca çok değil, endişelenmeyin. Ama gayet ayrıntılı testler olacak, nasılsa acelemiz yok öyle değil mi? Ama önce şunu sorayım: Hangi metafor olmak istiyorsunuz?”
“Efendim?”
“Hangi metafor olmak istiyorsunuz? Yani yaşamınızın geri kalanını neyin metaforu olarak sürdürmek istiyorsunuz?”
“Hmmm. Şimdi bu zor bir soru oldu. Buna hemen karar vermem gerekiyor mu?”
“Maalesef. Operasyon temelde basit olmakla beraber, isteğinize göre bir takım küçük değişiklikler yapılıyor. Bunu belirleyen de sizin seçtiğiniz metafor oluyor. Örneğin güneş metaforu ile yıldız metaforu aynı bölgeye uygulanmakla birlikte birbirinden çok farklı operasyonlarla sağlanıyor. Bir metafor seçtiniz, öyle değil mi?”
“Hayır maalesef henüz seçmedim. Aslında şimdi seçmem gerektiğini bilmiyordum. O yüzden tam anlamadım da, neden hemen sabitlemek gerekiyor? Varolanlar arasında bir seçim yapmak yerine ucu açık ve algılamaya dayalı bir metafor olmayı tercih ederdim. Şimdi böyle bir seçim yapmak çok zor geldi bana. Yani insanlar gelip de masa metaforu olmak istiyorum diye bir şey belirtmek zorundalar mı, örneğin?”
“Masa pek iyi bir örnek olmadı galiba, yani kim sıradan bir nesnenin metaforu olmak ister ki? Öyle değil mi? Tabii, sizi yönlendirmek de istemem, belki de kafanızda gayet somut bir nesne vardır. Var mı?”
“Hayır. Yani evet, masa örneği pek olmadı ama demek istediğim, örneğin, bilgi metaforu olmak istiyorum diyelim, buna şimdiden karar vermem biraz tuhaf geliyor bana. Neyin metaforu olduğumu başkalarının anlaması veya düşünmesi gerekmez mi? Baştan ‘ben bilgi metaforuyum’ demem metafor olmanın amacına aykırı gibi geliyor. Yanılıyor muyum acaba?”
“Beyefendi testleri de bunun için yapıyoruz zaten. Neyin metaforu olmaya yatkın olduğunuzu ortaya çıkarıyor ve kararınızı kolaylaştırmak, tabii operasyonun başarı oranını arttırmak için size bir takım seçenekler sunuyoruz. Testlerden önce bunu size sormamın nedeni, kafanızda belirlediğiniz bir metafor olup olmadığını öğrenmek istedim. Kimi zaman insanlar bünyelerinin kolay kaldırmayacağı ve dolayısıyla uygulaması normalden çok daha riskli olan metaforlara karar vermiş oluyorlar. Oysa sizin böyle bir durumunuz yok anladığım kadarıyla. Ki bu da işimizi gayet kolaylaştırıyor aslına bakarsanız. Testleri olursunuz ve karşımıza bir liste çıkar, başarı oranı en yüksek olanları gözden geçirir, elbette uygulama olasılığı hepsinde aynı oranda çıkmayacaktır, başarı oranlarını da dikkate alarak bir seçim yaparsınız. Genelde izlediğimiz yöntem de budur. En sağlıklı sonucu da bu şekilde elde ediyoruz. Tereddüt yaşamanız gayet doğal, acele etmeye hiç gerek yok.”
Nörologun verdiği listedeki testleri olmak üzere laboratuara yollanan adam, iki saat içinde neyin metaforu olmaya yatkın olduğunu öğrenecek olmanın dehşeti içinde, ölüm cezasının nasıl uygulanacağının kararını bekleyen bir mahkum gibi hissediyordu. “Neyin metaforu olmak istiyorum? Hayatımı neyin metaforu olarak sürdürmek istiyorum? Neyin metaforu? Neyin metaforu?” diye söylene söylene indi merdivenleri.