Bitki Çayı
Sosyal medya platformlarında içerik üreticileriyle platformların algoritmaları arasındaki sinerji sayesinde irademin çok küçük bir dürtmesiyle önüme gelen içeriklerden bir tanesinde, hipster sakallı bir erkek, kamera önündeki mutfak tezgahında, karışık bitki çayı yapıyordu. Tek tek cam kavanozlardaki bitkilerden birer kaşık alarak, her bitkinin ne olduğunu ve neye iyi geldiğini söyleyip, yine cam bir frenç presin içine koyuyor. Böyle dört beş bitki sayıp, herhalde şeffaf olduğu için seçtiği frenç prese kattıktan sonra kuru bitkilerin üzerine bir su ısıtıcısında kaynattığı kaynak suyu döktü, frenç presin üstünü kapadı. “Şu kadar dakika demledikten sonra günde şu kadar bardak için” gibi bir şey diyerek videosunu bitirdi. Aynı içerik üreticisinin benzer başka videolarına da denk geldim.
Kendi bostanımızda yetiştirdiğimiz veya kıra çıkıp topladığımız otları kurutup hazırladığımız şeyleri yiyip içmekle, laboratuvarda üretilmiş besin yerine geçecek hapları yutmamız arasındaki sürecin bir aşamasını bu video çok iyi teşhir ediyor. Bu videoyu hatırlayıp durduğum ve beni rahatsız eden şey(ler)i kendime tarif etmeye çalıştığım için üzerine yazmak sağaltıcı olabilir.
Bu frenç preste bitki çayı hazırlayan hipster sakallı gencin katkısını, kapitalizmin kendisini tüketip tekno-feodalizm veya yeni bir imparatorluk çağına evrildiği, küresel bir salgın sonrasında hiç bitmeyecek gibi görünen savaş ve katliamların, çevresel felaketlerin, sellerin ve orman yangınlarının günlük haberlerin büyük bölümünü kapladığı, şok doktrininin günübirlik bir deneyim olduğu bu umutsuzluk çağında yaygınlık kazanan kendine bakım trendinin bir parçası olarak görüyorum. Örgütlenemiyoruz ama en azından kendimize bakabilelim. Dünyayı değiştirmek için buna ruhen ve bedenen hazır olmam gerekir çünkü bedenim benim mabedim. Ruhum ve bilincimi Mordor’un zehirli gazlarından, dikenli fikirlerinden, ciğeri kurutan ölüm kokan nefesinden korumalıyım. İyi niyetli okumayla bu. Ama gözlemlerime göre bu akımda üretilen içeriklerde Mordor pek konu edilmiyor. (Doğrudan olan bitenden bahseden bir başka içerik üreticisi beni şaşırtmıştı çünkü istisnaydı). Onun yerine, ben-merkezci bir kurtuluş kültü sürüyor.
Hem çay hem kahve kültüründen gelmiş biri olarak frenç preste bitki çayı yapılması en az yadırgadığım şey bu videoda. İnsanlık hali, yokluk insana neler yaptırıyor. Koca kazanda ıhlamur kaynatıp gece boyu içildiği zamanları biliyorum. Ama sağlık için bitki çayı içiyorsan, en azından bitkileri vitamin alır gibi değil de, kokusunu, rengini alımlamanın da sağaltımın bir parçası olduğunu en azından sezmiş olmanı beklerim. Seramik çaydanlıkta süzgece konan bitkilerin üzerinden kaynar su dökünce, o seramik suyu bir tık soğutur mesela, bitkilerin yanmasını önler. Öte yandan, her bitkinin çayı aynı şekilde yapılmaz, aynı şekilde tüketilmez. Örneğin ada çayı yaprakları, suda bir dakikadan fazla tutulmaz, yoksa acılaşır. Bu acılaşma sadece çayın içimini zorlaştıran bir değişim değil, bitkinin özütünün sıcaklıkla değişime uğradığının işaretidir. Yani tad yalnızca damak tadı değildir. Tad, insan türünün neyin ne zaman iyi geldiğini, nasıl tüketileceğine dair ilk ve en önemli işaretçidir, modern insanın şehirde kaybettiği koku, ses ve tad duygularını yeniden dünyayla ilişki kurabilme ve bilgi edinme kılavuzları olarak geri kazanmasının fırsatıdır. Beş veya altı bitkiyi sadece varsayılan yararları nedeniyle karıştırarak çay yapınca, bu ilişkiyi yitiriyoruz, bitkileri araçsallaştırıp vitamin hapları gibi yutulacak bir şeye dönüştürüyoruz. Koku ve tadla birlikte hazzı da dönüştürüp, kendine yarar bir şey yapmış olmanın tatminine dönüştürüyoruz.
Çay yapmak için bitkileri karıştırmakta bir sorun yok. Kokusunu, rengini, tadını sevdiğin bitkileri bir parfüm yaratır gibi bir araya koyup yeni bir karışım denemek kadar keyifli bir şey yok. Ama bunu yapabilmek için o bitkileri, melisa, karabaş, adaçayı, yabani kekik, tanımak yani kendi başlarına tatmış olmak gerekir. O tada ve bilgiye dayanmadan faydaya zıplayınca bende bu video, burundan ya da damardan çay içmeye benzer bir his yaratıyor. Yoksa karışık bitki çayları, rahatlama çayı, regl çayı, karaciğere iyi gelen, öksürüğe iyi gelen çay şeklinde karışık çaylar sağaltıcı bitki çayı geleneğini sürdürüyor. Kimisi de sadece koku ve tadları nedeniyle bir araya getirilmiş bitkiler, bunlar arasından çok sevdiğim bir portakal kabuklu, hibiskuslu bir çay var. Yani bitkiler karıştırılabilir, bir arada çayları yapılabilir elbette.
Her edimimiz, o edimi bize sunan ideolojiyi onaylayıp geçerli kılıyor. Bireysel kurtuluş kültürü, faydacı aklı itirazsız sürdürdüğünde, etrafımızdaki her şeyi kendi yararımızla ilişkisine göre değerlendiriyoruz. Günlük hayatımıza kattığımız küçük “kendine bakma” pratikleri, bizi aynı siber barakanın askeri eğitimine katıyor, yekpare araçsalcı ideolojiyi bedensel tekrarlarla benimsiyoruz. Hipster sakalı ve frenç press, bu kendine bakma kültünün gösterişçi tüketimle kesiştiği noktalar sadece ve en tanıdık olanları.